Aşk uğruna profesyonel dans kariyerini ardında bırakarak taşındığı yabancı bir ülkede en büyük korkularıyla yüzleşen ve anoreksiyanın pençesine düşen Anna’nın hikayesinden yola çıkan roman, bir grup kadının hastalıkla, umutla, karşılıklı destek ve yaşama arzusuyla birleşen deneyimlerini anlatıyor.
Kuğu Caddesi Sakinleri, genç bir kadının hayatını geri kazanma mücadelesi üzerinden, dayatılan ideal beden algısının çağımızın en önemli sorunlarından biri haline gelişine dikkat çekiyor.
Kitap ne anlatıyor
Anna Roux, sevdiği adam uğruna Paris’i ve baleyi ardında bırakıp Amerika Birleşik Devletleri’ne geldiğinde yalnızlığın ona kucak açtığını bilmiyordur. Ruhunu tüketen yalnızlık hissi, gün geçtikçe genç kadının bedenini de tüketmeye başlar. Öyle ki kendisini anoreksiya nevroza adındaki, onu bir deri kemiğe çeviren hastalıkla uğraşırken bulur.
Suçluluk hissini yenmek
Bu gerçekle yüzleşen Anna, Swann Caddesi’ndeki şeftali rengi tedavi merkezine kabul edilir. Burası kendisi gibi mustarip oldukları yeme bozukluklarını yenmeye çalışan genç kadınlara ev sahipliği yapan bir yerdir. Hepsinin hayat mücadelesi ağır olsa da tutunacak hayalleri vardır. Ama bu hayaller, günde alınacak altı öğünün getirdiği suçluluk hissini yenmeleri için onlara yeterli gücü ve cesareti verecek midir?